Asıl Başçalan Kim?

Share

Asıl Başçalan Kim?

F-tipi Truva-tarikat tarafından Başçalan olarak tanıtılan Tayyib’in başçalan olduğuna inanmıyorum. Ama, başarı göstermek için, Hırsızları, Arsızları, Yalakaları, Tarikatları, F-tipi Cemaatı ve Domuzları besleyen bir ortam oluşturarak ve uyduruk bir ekonomiyle kötü kararlar veren miyop bir politikacı…

Edip Yüksel
19 Marta 2014

Asıl Başçalan kim

Hırsızlıkla ilgili suçlamaların uluslararası boyutu çok önemli. Tayyib’in politikasına, çevresindeki yalakalara yönelik diğer eleştirilerim bir yana, özellikle AloBilal diye ünlenen kasetteki suçlamaları global güçleri hesaba katarak değerlendirmeliyiz. Elbette, kara para aklama ilişkileri istismara ve hırsızlığa açık. Dahası, bilim ve teknolojiye yatırım yapılarak daha reel ve saydam bir ekonomik politika belirlenmesi gerektiği biçimindeki eleştirilerimizi ve ifade özgürlüğü konusundaki kaygılarımızı mahfuz tutarak AKP’ye yönelik saldırıların ABD-Co ve İsrail kaynaklı olduğu kanaatindeyim. BAŞÇALAN ödülünü, halkı Allah adına kandırarak milyarlarca dolarlık bir imparatorluk kuran Siyonist kuklası F-tipi emekli vaiz hak ediyor. Milyonlarca insanın imanını ve parasını çalan bir tağuttur o. Tayyip bu konuda onun eline su bile dökemez!

Partizanlık hastalığına yakalanmamış her aklı başında yetişkinin bildiği yaygın yolsuzluk, kayırma, hırsızlık, ekonomik adaletsizlik ve diktatörlük gibi iktidar hastalıkları ABD ambargosunu delerek İran’dan ve Arap ülkelerinden gelen kara parayı Türkiye’de AKlama ve bu yolla ekonomiye para akıtma politikasının doğal ürünüydü.

Global ekonomi irabından mahali olmayan Türkiye’nin ekonomisine katkıda bulunmak niyetiyle başlayan hile-i şeriyye sonunda AKP’yi KARAP’ye dönüştürdü. Meyhanede içki içmeye başlayan birinin sarhoş olması nasıl ki sürpriz değilse, ülkeyi kara para ekonomisiyle kalkındırmaya çalışanların da her türlü yolsuzluğa ve şaibeye bulaşması sürpriz değildir.

AloBilal videosu son yıllarda beni alabildiğine rahatsız eden videolardan biri oldu… Bir baba ve oğlu arasında geçmemesi gereken hüzün verici bir diyalog… Taraftarları tarafından kahraman bir komutan olarak algılanan bir başbakanın yaşamaması gereken bir panik ve çaresizlik… Türkiye’deki yobaz ve zorba laikler tarafından yıllarca zulme maruz bırakılan dindar kesimin dudaklarından düşürmedikleri ahlak ve dürüstlük ile çelişen bir ahlaksızlık… Vatandaşlarına sürekli “aziz milletim” diye hitap eden dindar bir liderin kendini seçenlere karşı işleyebileceği en büyük ihanet… Geçim sıkıntısı çeken milyonlarca vatandaşın yaşadığı bir ülkede ruh sağlığı yerinde herkesin vicdanını rahatsız edecek bir rezalet… Yıllarca birlikte paralel, yamuk veya siyam ikizler gibi çalışmış iki dini-politik örgütün birbirlerini acımasızca hançerlediği dehşet… Bir aralar birlikte teokratik bir devlet kurmak için çalıştığım eski dava arkadaşımın geçirdiği inanılmaz mutasyon!… AloBilal bunların hepsi ve belki daha fazlası idi…

AKP-Co’nun son yıllara kadar ABD-Co tarafından desteklendiği malum… Global ekonomi ve Internetin dayattığı koşullardan dolayı ABD-Co Ortadoğu’da diktatörler yerine seç(tir)ilmiş hükümetler yoluyla emperyalist emellerini gerçekleştirmeye karar verdikten sonra BOP projesi için Türkiye’yi lider olarak seçti. Nitekim, ilk yıllarda iktidara gelme hırsıyla heyecanlanan Tayyip övüne övüne BOP Eşbaşkanı olduğunu ilan ediyordu. Yahudi sermayesi de olsa “öperim başıma da koyarım” diyordu ve Siyonistlerden Cesaret Ödülü alırken yüzünde gülümseme ile poz veriyordu.

Ancak ABD-Co geçmişte kullandığı bazı kuklaların (örneğin Panama’dan Noriega veya Irak’tan Saddam) zamanla güçlenip havalara girdiğini bildiği için yumurtalarını sadece bir sepete koymadı… Türkiye’deki yumurtaları en az iki sepete koydu: T-tipi Parti (Parti) ve F-tipi Cemaat (Pırtı)… Biri yoldan çıkarsa diğerini şantaj için kullanabilecek ve iktidar alternatifi olarak meydanlara sürebilecekti…

Tayyib’in özgeçmişini ve genetik yapısını iyi bilen Siyonistler (Amerika’daki Neocon ve AIPAC fraksiyonu) Partiye pek güvenmedikleri için Pırtı sepetini tercih ediyordu. Zamanla, PARTİ ve PIRTI arasında gelişen mal mülk kavgası ve dış politikadaki ayrılıklar Tayyib’i daha bağımsız bir siyaset izlemeye yöneltti.

Ben birisine düşman bile olsam onun hakkında haksız iddialarda bulunmak istemem. Yapsam bile bunu bile bile yapmam. Tayyib’e ve eski yoldaşı Fethulla’a en sert eleştirileri yönelten biriyim.

Birkaç yıldır, F-tipi veya Şeyhülşeytan diye tanımladığım Fethullah’ın EbuHureyre + St.Paul + Makyavelli sentezi hezeyancı bir din tüccarı olduğunu ve onun emperyalist güçlerin emrinde bir piyon olduğunu tartışan makaleler yazdım ve videolar yaptım. Fethullah’ın Türkiye başta olmak üzere Sünni ve Şii dünya için çok tehlikeli bir Truva Atı projesi olduğunu, halkın dini ve milli duygularını gıdıklayarak aptallaştırdığını; ruhban kılığı altında ticaretin ve siyasetin danıskasını yaptığını; duygularını iliklerine kadar sömürerek etrafına topladığı zavallılar yoluyla elde ettiği siyasi ve iktisadı güçle sarhoş olup kendini kainatın merkezi sanan cahil bir megalomanyak olduğunu; kendini hem bir kitmir (köpek) hem de Cebrail’e bile posta koyabilecek kadar güçlü bir mehdi veya mesih gören şizofrenik bir karaktere sahip olduğunu; hayatı boyunca ayıya dayı diyerek, güçlüye yaranarak yükselen omurgasız bir yaratık olduğunu; uyduruk hadisler ve menkıbeler ile halkı aptallaştıran Kuran düşmanı bir tağut olduğunu; gavs ve mavs hikayeleriyle Allah’a açıkça şirk koştuğunu; ve Asya’dan Afrika’ya kadar ülkelerdeki doğal kaynakların global güçlere yedirilmesi projesinde baş aktör olarak kullanıldığını… delilleriyle tartıştım. İşin ilginci, F-tipi adama ve şirketine karşı yönelttiğim sert eleştirilerimden dolayı AKP’li birçok kişinin eleştiri ve hakaretlerine maruz kaldım. Aynı kişiler şimdi beni tebrik ediyorlar!

Aynı şekilde, T-tipi veya Tayyip Sultan diye tanımladığım Tayyib’in milli ve dini değerleri siyaset için istismar etmesini; kritik ve yaratıcı düşünmeye değer vermeyen ezberci eğitim politikasını; ahlak polisi yoluyla ülkeyi münafıklar cennetine çevirme hevesini; paranoyak ve psikopat firavunlar olan Osmanlı sultanlarına özenmesini; medyayı kontrol etmesini ve sansürleme gayretlerini; realist olmayan Ortadoğu politikasını; kendisine muhalif birçok yazarı, politikacı ve askeri yıllarca tutuklu olarak cezalandırmasını; parti içinde kendisini eleştirenleri barındırmamasını; yalaka ve menfaatçı takımını etrafına toplamasını; altın yumurtlama potansiyeli olan yerli kazları yabancılara satmasını; global ekonomide rekabet edebilecek birkaç sektöre yoğunlaşmak yerine inşaat ve AMV gibi geçici, tüketici ve aldatıcı yatırımlara ağırlık vermesini; kendisini abartılı öven ve hatta kendisine Allah’ın sıfatlarını yakıştıran alçaklara mevki ve makam vermesini; gezi olaylarındaki duyarsız ve despot tavırlarını; polis tarafından öldürülen çocukları düşman ilan etmesini; uyduruk hadisleri Allah’a ve elçisine yakıştırma cehaletini… sert dille eleştirdim. Ancak haklı gördüğüm bazı karar ve politikasını da destekledim. Örneğin, askeri vesayete son vermesini (suçsuz birçok askeri hapse attı bu arada), başörtü yasağını kaldırmasını ve otuz yıldan fazladır süren Kürt-Türk sorununa barışçı bir çözüm aramasını destekledim.

Kısacası, terzileriyle birlikte hem T-tipi sultanın ve hem F-tipi şeyhülşeytanın çıplak olduklarını bir çocuk gibi bağırdım. Hiçbir sözümü esirgemedim. Ne krallardan ne de reayadan, ne imamlardan ne de cemaatten korktum. Her iki taraftaki yalakaları, müritleri ve sersemitleri kendime düşman ettim. Hayatı boyunca bildiği doğruları her riski göze alarak, işkencelere, hapislere, aforozlara, hakaret ve iftiralara, fetvalara ve suikastlere aldırmadan ifade eden bir muvahhid olarak yaşadım. Nitekim, bu dürüstlüğümün ve cesaretimin bedeli olarak 18 köyden kovuldum.

Şahsen AloBilal konuşmasının bir montaj olduğuna inanmadım ve hala inanmıyorum. Ancak, milyonlarca Euro hırsızlık yapmak isteyecek bir başbakanın evinde veya oğlunun evinde taşınamayacak kadar nakit para gizlemesi olayı sürekli bir soru işareti olarak kaldı aklımda. Bu iktidarın birçok sineği ve domuzu sofraya topladığını biliyorum; ama kasetteki konuşmalarda söz konusu paranın ayrı bir açıklaması olması gerekirdi.

Hırsızlıkla ilgili suçlamaların uluslararası boyutu çok önemli. Tayyib’in politikasına, çevresindeki yalakalara yönelik diğer eleştirilerim bir yana, özellikle AloBilal diye ünlenen kasetteki suçlamaları global güçleri hesaba katarak değerlendirmeliyiz. Elbette, kara para aklama ilişkileri istismara ve hırsızlığa açık. Dahası, bilim ve teknolojiye yatırım yapılarak daha reel ve saydam bir ekonomik politika belirlenmesi gerektiği biçimindeki eleştirilerimizi ve ifade özgürlüğü konusundaki kaygılarımızı mahfuz tutarak AKP’ye yönelik saldırıların ABD-Co ve İsrail kaynaklı olduğu kanaatindeyim. Eğer bir başçalan varsa o da halkı Allah adına kandırarak milyarlarca dolarlık bir imparatorluk kuran Siyonist kuklası F-tipi emekli vaizdir.

Daha önce kafamdaki soruların oluşturduğu noktalar son günlerde okuduğum bazı makalelerden sonra daha belirginleşip birleşti… Keşke Tayyip kara para yoluyla geçici ve yolsuzluğa teşvik edici bir yöntem yerine eğitime, bilim ve teknolojiye yoğunlaşarak uzun vadeli yatırım yapsaydı… Kara para maalesef bir sürü domuz, hırsız ürettiği gibi finansal olarak derin ve otoriter bir hükûmet oluşturdu… Sanırım iktidar daha da bir diktatörleşecek. İnşallah yanılırım.

@edipyuksel
www.19.org
www.quranix.com

BAZI YORUMLAR:

GÜRKAN ENGİN: Arap ülkelerinin çoğunda, para çıkışı direkt Devlet iznine bağlıdır. Diyelim Cezayir’e bir mal satıyorsunuz. Adam size der ki: 100.000 Dolar olan bu makineyi, 3 milyon dolara fatura edin. Biz size 3 milyon dolar yollayalım resmi kanaldan, siz bize bu paranın vergisini de düşün, kalanını iade edin. Sonra adamlar o parayla gelir Türkiye’de ev falan alırlar. Konut fiyatlar neden yüksek sanıyorsunuz? Ha… Adam zaten o makineyi devlet teşviği ile almıştır. Yani, Cezayir halkının parasıdır. Bu nedenle 100.000 dolarlık makineye gözünü kırpmadan 3 milyon dolar öder  İşte bu, ŞAHİT OLUNAN bilgidir. Bu kadar net şeyler gören biri yukarıdaki yorumu absürt bulmaz.

OSMAN ARI: Çikolata kutusunda Egemen’e gönderilen 500,000.00$’ın veya Süleyman’ın evinde çıkan ayakkabı kutularının veya, Erdoğan’ın : “Ne söz verdiyse onu getirecek, sakın 10 milyon USD’yi alma Bilal” dediği işadamıyla ilişkili kayıtın açıklamasını, ve alakasız birçok rüşvet olayını bu zan ve hayal ürünü yazıyla mı açıklayacaksın?

Lafa bak : “Recep Tayyip Erdoğan’ın itibarı bu ülkeye bu parayı getirmiştir.” Hayır kardeşim, yüzü batıya ve AB’ye dönük reform ve demokratikleşme yolunda güçlü adımlar atan güçlü bir hükümet bu paraları dünyanın her yerinden çekmiştir. Giren para IMKB’ye gelir, yatırım olarak gelir. Ama maalesef M. Altan’ın da dediği gibi Ankaralılaşan hükümet bu fırsatı reel sektör yerine sürekli rant ve inşaata yatırmıştır. Azgınlaşarak yandaş bir çevre yaratmıştır.

Ne zamanki sen hukuku rafa kaldırırsın, yolsuzluk soruşturmaları ayyuka çıkar ve savcıları polisleri buna rağmen oradan oraya sürersin ve bu sayede baskıcı ve zorba bir yönetime dönüşerek çözüm sürecinden demokratikleşmeye kadar her türlü açılımı durdurursun, işte o zaman sıcak para kaçar !  Bu kadar basit… Ve hiçbir Arap milyarder de seni kur-ta-ra-maz..

Yahu bugün Türkiye tarihine utançla yazılacak bir tarih olarak kaydedildi..4 bakan hakkında delilleri her yerde dolaşan savcılık fezlekeleri Mecliste okutulmadı.. Var mı böyle bir şey? Nasıl bir ahlaktır bu?! Türkiye’nin bu şekilde ileri gideceğini mi sanıyorsunuz?

ÖMER HAKAN: Madem bu feto cia mosad ajani demek onun araciligiyla hukumet 11 yil desteklenmis malum orgutlerin kuklasi olmus bu “”saf”” hukumet. basbakan demedimi ne istedilerse verdik diye, bu kadar “”saf”” basbakanimiz varken dusmana ihtiyacımiz yok ihanet yoksa bile bunca sene gaflet delalet icinde basiretsiz biri tarafindan yonetildigimiz kesin.

 

 

 

Share