Nihat Hatipoğlu veya Edip Yüksel

Share

Edip Kitaplarından Para Kazanıyor musun?

10 Ağustos 2013

 Din tüccarı Nihat Hatiopoğlu

 

Edip, Nihat Hatipoğlu’nu eleştiriyorsun ama sen de o kadar kitap yayınlattın, TV programlarına çıktın, konferanslara katıldın. “Bunların hiçbirinden tek kuruş para cebime girmedi” diyebiliyor musun?

Önce sana yaşadığım bir olayı anlatayım:

Yıl 2002… Otobiyografimi yazmaya başladım. İngilizce olarak. Birkaç bölümünü yazdım. Eğer Amerika’da ünlü birisi değilsen yayınevlerine ulaşamazsın. Dünyanın en harika kitabını bile yazmış olsan Ajanslar yoluyla kitabını önerebilirsin. Dahası, ajanslar da çok seçici. Amerika Türkiye gibi değil. Burada kitap okuyanların oranı çok daha fazla… Yazanların oranı da aynı şekilde… Neyse, düzinelerce ajansa gönderdiğim kısa öneri-tanıtım mektupları “Bu kitap bize göre değil; iyi şanslar” sözlerini içeren mektuplarıyla reddedildi. Sonunda bir ajans ilgi gösterdi. Telefonlaşmalar ve haberleşmeler oldu. Ajansın sahibi bir gün beni heyecanla aradı. Büyük bir yayınevinin editörü hayat hikayemin örnek bölümlerini okumuş ve çok beğenmiş. Bana kitabımı basma hakları için avans olarak yediyüz bin dolar ($700.000) öneriyorlarmış… Benim için büyük paraydı.  O zaman ailece yıllık gelirimiz 50-60 bin dolardı. Ama öğrencilikten kalma yaklaşık 40 bin dolar borcum vardı. Sevindim. Ajans ayrıca Hollywood ile irtibat halindeymiş. İki filim yapımcısıyla telefonla konferans ayarladı… Hayat hikayemi filim yapmak istiyorlardı. Buna da sevindim. Ancak konuşmalar biraz sürünce “OLMAZ” dedim. Hem filim yapımcılarının hem de yayınevinin karşı önerilerini reddettim. Niye? Hayat hikâyemin bir iki bölümünde Thriller (gerilim) sahneleri var. Hem yayıncı hem de filim yapımcısı meğerse bu edebiyat dalına ilgi duyuyorlarmış. Benden beklentileri şuydu. Hayat hikâyemdeki gerilim ve macera bölümlerine daha çok yer ayırmak muhtemelen biraz abartmak. Hiç çekinmeden şu cevabı vermiştim: “Bu maceraların ve olaylarını önemli bir kısmını dürüst ve cesur bir insan olduğum için yaşadım. Hayatımı prensiplerim için riske soktum. Siz şimdi benim kendime, özüme, en yüksek değerlerime ihanet etmemi mi bekliyorsun? Bildiği ve inandığı bir dava için canı dahil her şeyini vermeye hazır bir adamın 700000 bin dolarla değişeceğini mi sanıyorsunuz?” mealinde bir tepki gösterdim ve ilişkimi kestim.

Ben 1 Temmuz 1986’dan beri geçimimi dini konuşmalar, kitaplar ve programlar ile kazanmıyorum. Kuran çevirim için telif ücreti yerine bedava dağıtmak üzere yayınevi arkadaşlarıma kitap veriyor. Birkaç kez aldığım telif ücretini muhtaç olan bazı arkadaşlara dağıttım ve elime geçen bir miktar ise Türkiye’ye Kitap Fuarı ve Konferans için yaptığım seyahatlerden bir kaçının uçak biletini bile karşılamayacak kadar küçüktür. Aslında bu çalışmalarım için harcadığım yüzbinlerce doları bulmuştur.

Sen beni dini konular dışında başka bir şey bilmeyen ve beceremeyen din adamları ve yazarlarla karıştırıyorsun.  Sahi, onlardan kaç tanesi Facebook’ta, Youtube videolarının altında, maillerde her gün hiç seçim yapmadan yüzlerce insanla muhatap oluyor? Kendisine hakaret eden psikopatlarla veya bir sayfa bile okumadan veya anlamadan kendisini eleştiren ve hatta insafsızca suçlayanlar ile muhatap oluyor?

Türkiye’de politik faaliyetlerim ve yazılarımdan dolayı yıllarca cezaevinde yattıktan sonra üniversiteye devam etmesi yasaklanan bir siyasi muhalif ve mürtet olarak 32 yaşında yaşında Amerika’ya hicret ettiğim vakit lise mezunuydum. ODTÜ ve BOĞAZİÇİ üniversitelerinden birkaç kredim vardı ama onları bile buraya transfer edemedim ve burada neredeyse sıfırdan başladım. Lise diplomasını buradan dışarıdan sınava girerek aldım. Evet 32 yaşından sonra.

Dinimi sadece Allah’a özgülemeden önce Türkiye’nin en çok satan ve en çok kazanan yazarı idim. Yazarlıktan başka bir iş yapmamıştım. Ancak, Allah’a hamdolsun, hicret ettikten sonra hayatı tanıdım. Yolunda göç edenlere Allah’ın verdiği sözün bir gerçekleşmesi olarak büyük nimetlere ulaştım. Kısa sürede evlenip çocuk sahibi oldum. Elimde Türkçe-İngilizce sözlükle dolaşarak, gördüğüm herkesle konuşmaya çalışarak, televizyon seyrederek, gazete okuyarak harıl harıl İngilizcemi ilerletmekle uğraşırken, hicret ettikten birkaç ay sonra Arizona Üniversitesine öğrenci olarak başvurdum. Hem aynı anda iki bölüme devam ettim (3,5 yılda iki bölümü iftiharla bitirdim), hem de çalışan eşime destek olmak için çeşitli işlerde çalıştım. Üniversite’de felsefe ve NES bölümlerini okurken ve hukuk doktorası yaparken çalıştığım işlerin bazılarını sayayım:

  • Arizona Üniversitesindeki kafeteryada yemek servisi ve garsonluk
  • Arizona Üniversitesinde Jeoloji bölümünde Tucson kentinin yılda kaç santim çöktüğünü hesap etmek için uydu yoluyla Bilgisayar ve GPS kullanılarak yapılan araştırmada teknik asistanlık.
  • Arizona üniversitesindeki Tutoring Center (Belleticilik Merkezi)nde öğrencilere matematik ve felsefe derslerinde belleticilik.
  • Cep telefonları yaygınlaşmadan kullanılan Pager servisi yapan bir şirkette pazarlamacılık.
  • Arizona’daki bir reklam şirketinde Copy Editörlüğü…
  • Amerika’daki tüm liselerde yapılan Standart Testlerinin İngilizce Kompozisyon bölümlerini okuyup değerlendiren bir şirkette puanlamacılık… (Amerika’ya geldikten birkaç ay sonra başladığım üniversitenin birinci sınıfında yazdığım İngilizce kompozisyon katılan 3000 Amerikalı öğrenci arasından birincilik kazanmış ve bir dahaki yılın İngilizce kitaplarında Rhetorical Analisis kategorisinde örnek makale olarak yayınlanmıştı. Yani, İngilizceyi çat pat konuşmama rağmen, yaratıcı yazmada o zaman birinci sınıfta okuyan 3000 öğrenciden daha iyi yazıyordum)
  • Arizona’nın en büyük RV şirketinde satış elemanı. (Ders dolu ilginç bir hikaye)
  • Tayyip belediye başkanıyken belediyenin finanse ettiği İstanbul hakkında lüks bir tanıtım kitabının makalelerini İngilizceye çevirmek ve geliştirmek. (Kitaba verdiğim emeğe rağmen kitabı hazırlayan şirket ismimin radyo-aktif olduğunu bildiği için kitapta ismimi bile anmadı).
  • Tucson’daki Superior Court’ta bir ceza hâkimine danışman ve araştırma asistanlığı

Evet, bunlar, toplam 7 yıl süren öğrencilik döneminde yaptığım işlerin bir kısmı.

Akademik olarak hukukçuyum ve felsefeciyim ama bir İsveç Çakısı gibiyim. Bir yıl hakime araştırma asistanlığı yaptıktan sonra özel bir hukuk bürosunda birkaç ay çalıştım ama büronun büyük ortağı olan avukatın, parayı adalete tercih ettiğine tanık olduktan sonra istifamı verdim ve bir daha hukuk bürolarında ful-time bir avukat olarak çalışmamaya karar verdim. Birkaç yıl çeşitli avukat bürolarına hukuk araştırması ve danışmanlık için kontratla çalıştım. Ahlaki olarak uygun bulduğun konuları araştırıyordum onlar için… Daha sonra, part-time felsefe/mantık profesörlüğünün yanında iki oğlumun bir zamanlar devam ettiği lisede Türkçe, Cebir, Felsefe, Mantık ve Hukuk dersleri verdim. Devlet tarafından desteklenen ve özel olarak yönetilen okulun müdürünün tam güvenini almıştım ve önerdiğim her dersi müfredata koydurabiliyordum. Hatta bir yıl Invention Convention ismiyle yaratıcılık ve uygulamalı mucitlik dersleri verdim.  Ender de olsa hukuk ile ilgili olarak şirketler arasında uluslararası iş ortaklıkları konusunda danışmanlık yaptım. Örneğin en son Güneş Enerjisi üzerinde büyük bir şirkete üç ay boyunca çeşitli konularda araştırma ve danışmanlık yaptım.

Umarım benimle dinadamlarının, hocaların ve vaizlerin arasındaki farkın bir bölümünü anlamışsındır? 🙂

 

 

Share