Ehl-i Palavra vel Cemaat’in Başaldatıcıları ve Yaşar Nuri Öztürk

Share

22 Haziran 2016 günü vefat eden Yaşar Nuri Öztürk uyduruk dine ve din tüccarlarına karşı verdiği mücadeleyle tanıyoruz. 
Müslüman Din Adamlarına 19 Soru adlı kitabımın 1992 yılında Türkçe’ye çevrilip yayınlanmasından hemen sonra Yaşar ile tanıştık.
Kitabı okumuş, beğenmiş ve hatta İlahiyatta öğrencilerine tavsiye etmişti.
O zamanlar Sünni dogmaları cesaretle sorgulamaya başlayan bir kaç ilahiyatçıdan biriydi.
Kendisini rahmetle anıyorum.

Aşağıdaki makaleyi 24 Mart 2009’da yazmıştım.

Makalenin altında kendisiyle 2013 Şubat ayında bir evde yaptığımız sohbetin video linkini bulacaksınız.

Ehl-i Palavra vel Cemaat’in
Başaldatıcıları ve
Yaşar Nuri Öztürk
 

Edip Yuksel
24 Mart 2009
www.19.org

Yaşar Nuri Öztürk ve Edip Yüksel, Şubat 2013

Yaşar Nuri Öztürk ve Edip Yüksel, Şubat 2013

Yaşar Nuri Öztürk ile şahsen tanışmadan önce ismiyle tanışmıştım… 1986 yılında Cağaloğlundaki bir ajans yoluyla kitaplarımı yayına hazırlıyordum… Orada Yaşar Nuri’nin bir kıtabını görmüştüm. Tasavvuf üzerineydi… O günler kitapları en çok satan genç bir Sünni yazar idim. Ama aylar süren bir sorgulamadan sonra 1 Temmuz 1986’da yaşadığım bir paradigma değişiminden sonra bu kimlikten intihar etmeye karar vermiştim. Herşeyi göze alarak…

Yaşar’a yönelik saldırıların karakterini, amacını ve niteliğini bizzat deneyimlerimle çok iyi bilirim. Yaşar ile yollarımız bazı konularda birleştiği ve bazı konularda ayrıldığı için, Yaşar’ın özel hayatıyla ilgili olumsuz gelişmeleri bahane bilerek ona yönelik belden aşağı saldırı kampanyası başlatanların cemaziyel evvellerini öğrenmeniz ve böylece onları daha iyi tanımanız için birkaç paragrafla yirmi yıl kadar geçmişe gideceğim ve tekrar konumuza döneceğim.

Muhammed peygamberin vefatından iki-üç yüz yıl sonra hadis uydurukçularının oluşturduğu mezhepleri din edinmekten vazgeçip kendimi ve hayat tarzımı sadece Allah’a özgülemeye karar vermiştim. Her ne zaman O’nun tekliğine tanıklık ederken Allah’ın ismini tek başına bırakmayıp başka isimler eklemeyi marifet sayıyordum. Ama o geceden itibaren “La ilahe illalllah” tan sonra Allah’ın yeterliliğine ve tekliğine gölge düşürücü virgüller koymak yerine nokta koydum…

Eski arkadaşlarım ve yoldaşlarım olan Ehli Sünnet vel Cemaat mücahitleri kitaba ve akla dayanan tartışmalarıma karşı ayetleri bağlamlarından kaydırarak, saçma sapan çelişkili hadisler naklederek, hakaretler yağdırarak, iftira ve tehditler savurarak karşılık verdiler… Dergilerde aleyhimde düzinelerce makaleler yazıldı… O günün Türkiye, Zaman, Milli Gazete, Tercüman gibi dinci ve milliyetçi gazetelerinde adım “Mürted” sıfatıyla manşetlere çıkarıldı… Sünni mezheplere göre mürtedin hayat hakkı yoktu; malı ve canı helaldi. Mürted kelimesi “bu adam ölümü hak ketmiştir” fetvasının kod ifadesidir. Sünnilik dinini gıdıklayarak ve bazen tırmıklayarak sorgulayan “İlginç Sorular 2” adlı kitabıma yönelik ilk eleştiriyi yazan babam Sadrettin Yüksel’in iki makalesi Mehmet Metiner’in çıkardığı Girişim Dergisinde yayımlandı. Bana olan sevgisinden dolayı babam o kod ifadeyi kullanmamıştı ama dinci gazetelerin haber başlıkları ve makaleleri babama iftira ile yakıştırdıkları “mürted” yaftasını kullanarak hakkımda babamın ağzından ölüm fetvaları çıkardılar. Kitaplarımın kitapçılardan Sünni çeteler tarafından zorla toplatılıp yasaklandığı, düşüncelerime ve tartışmalarıma karşı yayınlanan makalelere cevap verme hakkımın engellendiği, kendi imkanlarımla bastırdığım cevaplarımın matbaadan çalındığı, ve hayatımın tehdit edildiği o dönemde Amerika’ya hicret etmekten başka çarem kalmamıştı.

Yaşar Nuri’ye mesajını halkla paylaşma imkanı veren laik medyanın gazeteleri ve yayınevleri, babası dahil Selametçisinden Nurcusuna, Sünnisinden Şiisine, Akıncısından Ülkücüsüne, Sızıntısından Sıkıntısına, Fethullahçısından Yeni Asyacısına, Süleymancısından İmam Hatiplisine kadar tüm dinci kurumlar ve medya tarafından icma ile aforoz edilen ve kitapları çeteler tarafından yasaklanıp toplatılan ve Ali Bulaç, Mehmet Metiner, Ali Ünal gibi demokratik görünümlü Sünni yazarların bile katıldığı acımasız bir linç ile susturulan ve hedef gösterilen 27 yaşındaki o saf ve cesur yazara savunmasını yapabilmesi için kapılarını açmadılar. O korkak ve iğrenç linç kampanyasını birkaç kez haber olarak verdiler o kadar. Haftalık Nokta dergisi olayı kapak konusu yaptı. Aleyhimde bir sürü Sünni ve Şii yazarın ve din adamının verdiği demeçleri alıntılayarak. O günler, şahsıma yönelik iftiralara ve tezlerime yönelik eleştirilere cevap vermemi sağlayabilecek özel televizyon yayınları da yoktu…

Hicret ettikten üç yıl sonra İngilizce olarak yazdığım ilk kitabı Türkçeye çevirip 1992 yılında Türkiye’de “Müslüman Din adamlarına 19 Soru” başlığıyla yayınlattım. O küçücük kitap, Allah + peygamber + sahabeler + tabiin + mezhep âlimleri + mezhep alimciklerin + falanca hoca + filanca şeyhten oluşan şirket dininin ilk peygamberden son peygambere kadar tüm peygamberlerin tebliğ ettiği İslam ile alakası olmadığını tartışıyordu. Akıllarını kullanmaktan çekinmeyenler Muhammed peygamberin tebliğ ettiği biricik kitap olan Kuran ayetleri üzerinde hadis ve mezhepler yoluyla yapılan şeytani çarpıtmaları fark ettikten sonra Kuran’ı yeniden keşfediyordu. O küçücük kitap (ve daha sonra izleyen Mesaj meali ve İslami Reform için Manifesto kitabı) binlerce kişinin Muhammed peygamberin özgürleştirici ve ilerletici mesajını tekrar keşfetmesine sebep oldu. Kitaplarımı dağıtan birkaç gencin verdiği habere göre o kişilerden birisi de o zaman İstanbul İlahiyatta profesörlük yapan Yaşar Nuri idi…

Ancak Yaşar Nuri hadisleri ve sünnetleri kategorik olarak reddetmek yerine onlardan Kuran’a uygun gördüklerini seçmeyi tercih etti. Bu dolaylı metodu hep yanlış buldum. Kendisini bu konuda birkaç kez eleştirdim… Kendisiyle sadece bir kez bir televizyon programında buluştum… Tamamen rastlantıydı… Bir iş için İstanbul’a birkaç günlüğüne gitmiştim ve Yaşar’ın isteği üzerine programına katılmaya karar verdim. Yaşar büyük bir pot kırmıştı. 1997 yılında Hans Aiberg adıyla arzdan arşa kadar saçma sapan iddiaları bir tutam ayetle, bir kepçe bilimsel jargon, bir kova astroloji, bir tencere tasavvuf ile karıştırıp satan bir şarlatanı adam yerine koyup övme saflığını göstermişti… Öylesine bir sahtekârın tuzağına düşmesine üzülmüştüm. Daveti üzerine Flash TV’de yönettiği bir sohbet programında o adamın hezeyanlarını ifşa etmek için katılmıştım…

Başörtü yasağı konusunda despot ve tektipçi zihniyete karşı gereken tavrı takınmamasını da yanlış buldum ve kendisini bu konuda çokça eleştirdim… Başörtünün Kuran’da olmadığını ta 1986-1988 yıllarında Türkiye’de ilk gündeme getiren biri olmama rağmen başlarını örten kızlara yönelik yasakçı ve düşmanca tavrı büyük bir haksızlık olarak gördüm ve eleştirdim. (Bak: “Takanlar ve Takılanlar”, Ozan Yayıncılık).

Benim sunnilik dinine yönelttiğim eleştirilere adam gibi cevap veremeyince, mantık biliminde “ad hominem” denilen mantıksızlık yöntemini seçenler şahsım hakkında nice iftiralar düzdüler ve düzmekteler… Beni Bahailere katılmakla, Mason olmakla, Moon Tarikatına mürit olmakla suçladılar. En son aldığım bir habere göre benim Hristiyan olduğumu bile uydurdular… Hatta o iftiracılardan biri Moon Tarikatından bir milyon dolar aldığım iftirasını benimle çıktığı bir televizyon programında iddia etme cüretini gösterdi.

Katıldığım Ceviz Kabuğu programlarının birinde 2002 yılının bir Ramazan gecesi karşıma çıkarılan Ali Eren adındaki Sunni yazar, hadislerine, sünnetlerine ve sepetlerine yönelttiğim eleştirileri cevaplamakta zorlanınca şahsıma hakaret ve iftira etme yolunu seçti. Böylece, dile getirdiğim gerçekler üzerinde halkın düşünmesini engellemek istiyordu. Milyonlarca seyircinin önünde benim Moon Tarikatı müridi olduğumu ve onlardan bir milyon dolar aldığım iftirasını yaptı. Sunnilere göre “mürtedlere” iftira atmak hurmayla oruç açmak, misvakla diş fırçalamak kadar sevap galiba. Kendisini televizyon ekranında bu iftirası için mahkemeye vereceğimi ilan edince Ali Eren kem-küm ederek bocaladı. Nitekim program sunucusunun soruları karşısında bu konuda hiçbir delile sahip olmadığını itiraf etti. Programdan sonra da kendisini mahkemeye vermemem için Hulki’nin yanında bana yalvardı. Ben de korkudan da olsa pişmanlık gösteren o namerdin korkusunu dindirmek için kendisini mahkemeye vermeyeceğime söz verdim.

Dönelim Yaşar Nuri ve ona Ehli Palavra vel Cemaat tarafından yöneltilen çirkef kampanyaya… Yaşar Nuri her insan gibi zaafları olan birisi. Onu kibirli bulanlar, onu paraya ve makama gereğinden fazla önem vermekle suçlayanlar oldu… Nihayet son aylarda onun eşi Canan hanımı sekreteriyle aldattığı iddiaları ortaya çıktı… Bu iddiaların doğru olup olmadığını tartışmayacağım. Hem Yaşar’ı hem eşini şahsen tanıyan biri olarak, evlerinde ailece misafir edilmiş biri olarak boşanma davası ve ilgili haberler beni bir hayli üzdü… Doğru olmasa bile şayiası bile çok kötü bir haber… Birçok yönden yetenekli, gayretli, ve yürekli bir tevhid erinin içine düştüğü bu zor durum üzücüydü. Ayrıca, Yaşar’ın işlediği iddia edilen günahı bahane ederek onun savunduğu davaya çamur atmaya çalışan ehli palavra vel cemaat mukallitlerinin ellerine silah verdiği için üzüldüm. (Siyahlar ad-hominem örneğidir)

―    Dünya yuvarlaktır.

―     Senin kafan yamuk; üstelik sen kelsin.

―    Uydurma rivayetleri din edinen, atalarını sorgulamadan izleyen, akıllarını kullanmayan toplumlar pisliğe ve geriliğe mahkûmdurlar.

―    Sen sahtekârsın; rivayetlere göre sen geçen yıl sahte doktor raporu almışsın.

―    Allah’tan başka ilah yoktur. Din sadece Allah’a özgülenmeli. Din gününde bizi yalnızca Allah yargılar. Peygamber dahil hiçkimse Allah ile kulu arasında şefaatçı, yani aracı olamaz.

―    Senin ayakların neden kokuyor?

―    Allah’ın haram etmediği bir sürü nimeti Allah ve peygamberi adına haram edenler Kuran’a göre müşriktirler… Allah adına şeriat uyduranlar ilahlık taslayanlardır. Peygambere en büyük hakaret ve iftiraları, onun vefatından 230-300 yıl sonra uydurulup derlenen hadis kitaplarında bulabilirsiniz.

―    Sen Moon tarikatının üyesisin. Sen bir CIA ajanısın. Sen bir masonsun.

―    Kuran’a göre peygamberin biricik şikâyeti halkının Kuran’ı terk etmesi hakkında olacaktır. Nitekim ciltlerle hadis ve fıkıh kitapları yoluyla İslam dininin barışçı, özgürletici ve ilerletici mesajı, ortaçağ Arap kültüründen, Yahudiler ve Hristiyanlardan aparılan ibadetler, ameller ve çelişkili öğretiler ile tamamıyla tahrif edilmiştir. Atalar dinini Allah’a ve elçisine mal edenler Allah ile aldatanlardır.

―    Seni niye dinleyelim ki? Sen karını aldatmış bir adamsın.

Yukarıdaki tepkilerin hepsi Ad Hominem saldırı diye bilinen mantık hatasına birer örnektir. Konuyla alakasız tepkiler oldukları için akıllı insanların yaptığı tartışmalarda yerleri yoktur. Ancak yukarıdaki tepkilerin birincisi hariç hepsi aşağıdaki iddia için mantıklı yani uygun bir tepki olabilirdi. Zira aşağıdaki iddia iddiacının kişiliğini ve karakterini ilgilendiriyor:

“Ben bir tarikat şeyhiyim. Ben Allah’tan sürekli ilham alıyorum ve acayip kerametler gösteriyorum. Bana mürit olup, ellerimi öperseniz, rüyalarınızı bana yorumlatırsanız, namazdayken veya dua ederken bana rabıta ile bağlanırsanız, bir ölünün ölü yıkayıcısına teslim olduğu gibi bana teslim olursanız ve tarikatıma bol bağışta bulunursanız size  şefaat ederim ve siz kurtuluşa erenlerden olursunuz.”

Şeyhler kurbanlarından bir kaç santimetre daha kurnaz olduklarından genellikle yukarıdaki iddiayı kendilerine sözcülük yapan vekilleri ve baş-propagandacı müritleri aracılığıyla yaparlar.

“Falanca şeyh efendi hazretleri Allah’tan sürekli ilham alıyor ve kerametler gösteriyor. Ona mürit olup ellerini öperseniz, rüyalarınızı ona yorumlatırsanız, namazdayken veya dua ederken ona rabıta ile bağlanırsanız, bir ölünün ölü yıkayıcısına teslim olduğu gibi ona teslim olursanız ve tarikatına bol bağışta bulunursanız o size şefaat eder ve kurtuluşa erenlerden olursunuz.”

Yaşar Nuri iyi bir koca olmayabilir, iyi bir işadamı, veya iyi bir politikacı olmayabilir; ama yüzyıllar boyunca din adamları tarafından İslam dinine karşı işlenen ihaneti en açık biçimde sergileyen ve bir milyardan fazla insanı geriliğe mahkum eden felaketli doğmaların içyüzünü ortaya çıkaran çağımızın önemli bir müslüman entelektüelidir.

Yaşar Nuri’nin Şahane adlı sekreteriyle ilgili haberine mal bulmuş mağribi gibi sarılan Sünni bir gazete, Yaşar’ın şahsını hedef alan bir hakaret kampanyası açmış bulunuyor… Vakit Gazetesinin birkaç haberinin başlığı şöyle:

‘Aldatan Nuri’nin Hazin Sonu!

Kur’anla Aldatan Şarlatan

‘Aldatan Nuri’ Kafayı Yedi İyice!

‘Aldatan Nuri’den ‘Ben Bilirim’ Havası

‘Aldatan Nuri’ Kendisine ve Kitabına Övgüler Dizdi

Kendisinden 64 yaş küçük olan 14 yaşında bir kız çocuğuyla “cinsel istismarda” bulunan Sunni bir yazarı aylarca savunan bir Sünni gazetenin Yaşar’a karşı olan bu kin ve düşmanlığının tek sebebi şu:

Yaşar, onların Allah adıyla insanları aldattığını ortaya koydu. Onlar da yukarıda örneğini verdiğim kişisel hakaretler ve saldırılar ile konuyu değiştirmeye çalışıyorlar… Acaba Yaşar Nuri Sünnilik dinine yönelttiği eleştirilerde Sünnilerin kişiliklerini (bir kez daha ) satıp kendisine mürit olmalarını mı istiyordu ki şahsına yönelik o saldırıları hakkediyor?

Yaşar eğer “Ben böyle diyorum öyleyse doğrudur” veya “Ben mezhep müctehidiyim; o halde beni maymunlar gibi taklid edin; aklınızı çöp sepetine atıp bana mukallid olun” deseydi Vakitçilerin bu saldırılarını hakkederdi.

Ama, izlediğim kadarıyla Yaşar eleştiri ve tartışmalarını Kuran ve akıl yoluyla yaptı, yapmaya gayret etti. Yaşar’ın tartışmalarını takdir edenler hiçbir vakit onu bir melek gibi masum kabul etmediler… Aksine onun hatalarını ve zaaflarını gördüler…  Ama Yaşar’ın savunduğu akılcı tevhid mesajını takdir edenler onun dile getirdiği evrensel doğruların  Yaşar’ın şahsından bağımsız olduğunu akledecek olgunluğa ve yeteneğe sahiptiler… Yaşar Nuri büyük bir cesaretle ve dirayetle Sünnilik ve Şiilik adına insanlara yutturulan mezheplerin ve tarikatların uydurma olduğunu, ve bu uydurma dinlerin Allah’ın bizim için seçtiği İslam (barış içinde Allah’a ve yasalarına teslim olmak) ile alakası olmadığını defalarca isbat ederek bir islami reform (okuma özürlülere: islam’da reform değil!) hareketine önemli bir katkıda bulundu. Yaşar, değeri zamanla takdir edilecek önderlerden biridir.

Clinton’u karısını aldattığı için çarmıha germek isteyen Evangelical Hristiyanlar maalesef karısını aldatmayan Bush’un tüm bir ulusa yutturduğu yalan ve aldatmalarını görmezlikten gelerek bir milyondan fazla Irak’lının katliamına, milyonlarca insanın sakatlanmasına, en aşağılık işkencelere ve daha nice barbarlıklara destek oldular…

Milyarlarca insana hem dünya hayatında hem ebedi hayatta en büyük zararı veren tarihi bir aldatmayı, sadece Yaşar Nuri’nin şahsına ve ailesine zarar verebilecek bir aldatma iddiası ile örtmeye çalışanlar yukarıda sözünü ettiğim dinci ve milliyetçi Evangelistlerden daha da büyük bir aldatmayı gerçekleştiriyorlar.

Karısını aldatan ile, tüm insanları Allah adına aldatanlar bir midir?

Karısını aldatmak ile, insanların özgürce din seçme haklarını ellerinden alan Firavunca bir tavrı Allah adına teşvik eden rivayetleri şerif diye kutsayan aldatıcılar bir mi?

Karısını aldatan ile, Yahudilerden apardıkları recim (taşla öldürme) cezasını Kuran’a sokamayan ama kutsal bir keçinin yiyerek nesh ettiği ama hükmü baki ayetler uyduran ve böylece tarih boyunca binlerce insanın diri diri taşlanarak öldürülmesine vesile olan aldatıcı canavarlar bir midir?

Karısını aldatan ile, recim cezasını İslam’a sokmak için maymunlara bile iftira eden ve bir grup maymunun recim cezasını uyguladıklarını bir sahabeye mal ederek rivayet eden geri zekalı bir yalancının derlemesini Kuran’a eş koşan aldatıcılar bir midir?

Karısını aldatmak ile, karılarını, kızlarını ve bacılarını uydurma hadisler ile köpek ve domuz ile aynı kategoride değerlendiren ve kadınların kimliklerini gasp ederek, kişiliklerini yok ederek, baştan ayağa çuvala sokarak, milyonlarcasını erkeklerin köleleri haline getiren aldatmay-ı şerifler bir mi?

Karısını aldatmak ile, İbrahim peygamber gibi bizim için en güzel bir örnek olarak tanımlanan peygambere en büyük iftiraları yakıştırıp onu kendisinden 45 yaş küçük 9 yaşında bir kızla evlendiren manyakça rivayetleri sünnetlemek bir mi?

Karısını aldatmak ile, tuvalete hangi ayakla gireceklerinden kıçlarını kaç taşla temizleyeceklerine, hangi renk elbise giyeceklerinden sakallarını nasıl uzatacaklarına kadar kıldan tüyden, eften püften ve boktan her konuda peygambere isnat edilen rivayetleri izlemeyi erdemlilik ile karıştıran maymunlaşma bir mi?

Karısını aldatmak ile, din ile alakası olmayan konularda peygambere isnat edilen her herşeyi izlemeyi ibadet sandıkları halde 9 yaşına gelen kızlarını 50 yaşını aşmış erkeklerle evlendirme sünnetini uygulamayan, peygambere yakıştırılan okuma yazma bilmeme sünnetine muhalefet eden munafıklık bir mi?

Allah’a iftira edenlerden daha büyük zalim var mıdır? En büyük aldatıcı Allah ile aldatanlardır. Zira Allah adına, peygamberi adına yapılan aldatma iyi insanlara en korkunç cinayetleri ve günahları işletebilmektedir.

Yaşar Nuri şeyhlik mi iddia ediyor? Ellerini mi öptürüyor? Şefaatçılık iddiaları veya Rabıta mabıta yoluyla kendisini mi ilahlaştırıyor? Yaşar Nuri, uydurma hadisler ve mezhepler yoluyla milyonlarca insanı geriliğe, şirk ve cehalet batağına mı mahkum ediyor? Yaşar Nuri gençleri şiddete mi teşvik ediyor? Hayır; ama Ehl-i Palavra vel Aldatma cemaatinin maymunvari mukallitleri Yaşar’ın kişisel bir zaafını tarihin en büyük aldatmacasını örtmek için istismar ediyorlar.

“Allah’a iftira edenden daha zalim kim olabilir?”

Allah’a ve peygamberine iftira eden, hatta hızlarını alamayıp maymunlara ve keçilere bile iftira eden aldatıcıların şerrinden Rabbim akıllarını kullananları korusun… Rabbim Yaşar’a ve ayrılmış olan eşine sabır versin.

Yaşar ile 2013 yılının Şubat ayında bir evde yaptığımız bir sohbetin video kaydı aşağıdaki iki linkte

Edip Yüksel (T) Yaşar Nuri Öztürk ile sohbet 1/2

Edip Yüksel (T) Yaşar Nuri Öztürk ile sohbet 2/2

 

Share