Kapitalist Canavara Karşı Mitolojik Kahramanlarla Savaşmak

Share

Kapitalist Canavara Karşı Mitolojik Kahramanlarla Savaşmak

Edip Yüksel

25 Mayıs 2012

İhsan Eliaçık, Eren Erdem ve arkadaşlarını, yoldaşlarını severim. Kapitalist sisteme karşı yoksulların ve zayıfların haklarını savunmak ve bunun için birlikte mücadele vermek erdemli bir tavırdır. İhsan ve arkadaşları vicdan sahibi yürekli insanlardır. Nitekim @edipyuksel adresli twitter yoluyla bu grubu şöyle desteklemiştim:

Yüzde 1 sınıfı İhsan’daki vicdanın uyduruk zekatı (40’ta 1) kadar vicdana sahip olsaydı Türkiye medeniyette dünyaya örnek olurdu.

Binlerce aşsız, işsiz, evsiz ve eşsiz genç varken gökdelenlere ve minarelere, betonlara ve taşlara yatırım yapan bir ulus/devlet ahlaksızdır

Ancak, İhsan’ı ve arkadaşlarını, teolojik, felsefi ve epistemolojik açıdan zayıf ve tutarsız buluyorum. Hani alternatif adil bir sistemi kapsamlı bir sistem biçiminde sunma konusundaki eksikliği kastetmiyorum. Kullandıkları dil ve yöntemin önemli bir öğesini kastediyorum. Haksızlığa, hırsızlığa, tekelciliğe, ihtirasa, sömürüye, tefeciliğe, rüşvete, ve tüketici manyaklığına karşı mücadele vermek için hikâye kitaplarından seçmeler yapmak tutarsız bir yöntemdir ve zararlıdır.

Kapitalist sistem elbette sosyalist sistem gibi aşırılıkları, ölümcül yan etkileri ve önemli problemleri olan bir sistemdir… Dünyadaki sınırlı kaynakları korkunç bir ihtirasla tüketen ve bunun bedeli olarak karayı, denizi ve havayı zehirlemek, doğal kaynaklara sahip güçsüz ülkeleri satılmış diktatörler, kukla yöneticiler veya emperyalist işgaller yoluyla talan etmek gibi nice felaketin süper-şeytanıdır kapitalist sistem.

Anti-kapitalist bir mesajı müslüman kitlelere dini bir paketle sunmak için uyduruk hadis ve siyer kitaplarından bazı hadisleri ve hikâyeleri seçmek hem epistemolojik olarak problemli hem de tartışmayı rasyonel ve deneysel bir tartışma zemininden kaydırıp duygusal hormonlara mahkum etmektir. Elbette duygusal yönü var bu mücadelenin. Sokakta üşüyen bir evsiz, yarı aç bir çocuk her insaf sahibini duygulandırmalı ve hareke geçirmelidir. Ancak, duygular sürekli akıl ve realitenin kontrolünde olmalı ve duyguları üreten bazı hormonların yan etkileri konusunda dikkatli olmalıyız.

Kısa vadede dogmatik sloganlar ve hormonlarla sarhoş olan kesimleri etkileyebilir ve onları harekete geçirebiliriz ama bu yöntem iki taraflı kılıç gibidir… Uzun vadede geri tepecektir. Zira, çelişkiler ormanı olan siyer ve hadis kitaplarında zalim kralları, hırsız, insafsız ve şımarık zenginleri yücelten başka hadis ve hikayeler de mevcuttur.

Sen, her birisi uydurma hadislerle “gökteki yıldızlar” gibi yüceltilip putlaştırılmış bir ismi, örneğin Ebu Zer’i alıp bayraklaştırırsan hedefindeki şımarık ve müstekbir grup haksız yere kazandığı servetlerini savunmak için Affan’ın oğlu Osman’ı, veya Avf oğlu Abdurrahman’ı veya Talha’nın babası gibi isimleri öne sürecek ve hatta onları bayraklaştıracaktır. Nitekim, dini duyguları gıdıklayarak rol yaparak zengin olan Nihat Hatipoğlu, “gönüllü paylaşım” diye sunduğu ama aslında “zenginin sofrasında yere düşen kırıntıları gönüllü olarak açlara vermesi” sistemini böyle savunmuştu 11 Maysı 2012 tarihli Sabah gazetesindeki bir yazısında. Dahası, bugün o hikâyelerden güç alarak seninle birlikte yürüyen hikâyeci arkadaşlarından bazıları, senin vurgulamadığın ve hatta gizlemek istediğin bir hikâyeyi bulup yarın sana karşı kullanabilecektir.

Eğer haklı bir davamız varsa, o davayı illa içinde her çelişkiyi ve saçmalığı bulacağımız hikâye kitaplarıyla desteklemeye gerek var mı? Böylesi hikâyelerle mücadele veren bir toplum eğer hedefine ulaşıp devrim yaparsa, kısa bir süre içinde hikâyecilerin kurbanı olacaktır.

Nitekim 1979’da Şah rejimine ve Amerikan emperyalizmine karşı kitlesel bir halk devrimi gerçekleştiren İran halkı maalesef bu haklı davayı tutarlı felsefi ve teolojik prensiplere ve kaynaklara dayandıracağına, Şiilerin uyduruk mezhep kitaplarındaki isimler ve sembollere ipotek ettiler ve sonunda kaybettiler. O yöntem geri tepti… Bir şah gitti ama yerine kendisine yeryüzünde Allah’ın halifesi bilen “velayet-i fakih” denilen daha korkunç bir zulüm ve sömürü oligarşisi gelip yerleşti.

Geçmişten bazı kutsal veya yarı kutsal isimler bulup onları sembolleştirerek politik, sosyal ve ekonomik konularda kavga vermeyi yanlış bir tavır olarak görüyorum ve muztazafların hakkını savunan arkadaşları bu yöntemi özeleştiriye açmalarını öneriyorum. Dahası, rasyonel ve ampirik verilere ve delillere dayandırılması gereken tartışmalar “falanca sahabe filanca sahabeyi döver” yok “benim kahramanım aslında senin kahramanında daha kutsal idi” gibi saçma sapan hikaye tartışmalarını dönüşür… Bu konuyla ilgili olarak 2011 yılının başında Facebook sayfama astığım bir yazıyı ve izleyen tartışmaları imla hatalarını biraz düzelterek sunuyorum.

Ebuzer Gifari’nin Kılıcının Kestiği ve Kes(e)mediği

“Evinde yiyecek ekmeği olmadığı halde, kılıcını çekip sokağa fırlamayanın aklına şaşarım!” (Ebuzerr Gıffari)

Eren Erdem arkadaşımız yoksul ve aç görünen bir çocuğun resmi altına yukarıdaki sözleri çağının Karunlarına meydan okumuş bir sahabenin sözleri olarak alıntılamış.

Kim demişse güzel söylemiş. Ama bence çocuk sahibi olan bir anne veya baba kılıcını çekmeden önce varsa baltasını, küreğini, süpürgesini, tornavidasını, bilgisayarını çekmeli. Tüm yolları denedikten sonra hala çocukları açsa o zaman kılıç çekmesi anlaşılır. Ben ekonomi olarak ne sosyalizmi ne de kapitalizmi savunuyorum. Sanırım adalet ikisinin ortasında bir yerde… Selam.

ALİ GÜNAYDIN: kime çekiliyor kılıç?

EDIP: Ali Günaydın: Sana çekiliyor kılıç! Haberlere göre senin evinde beş kilo pirinç, iki kilo şeker ve altı kilo patates varmış. Selam

MUSTAFA ÇANTAOĞLU: Salt bir sistemin insanın sorunlarını çözeceğini beklemek ve hayatı bir sistem merkezli yaşamanın doğru olmadığını düşünüyorum. Mesele dengenin kurulması… Yani hak edenin hakkını alması ve hak etmeyenlerin ise sadece insan oldukları için yaşama! haklarının elinden alınmaması… Ebu Zer’re rivayet edilen sözde işaret edilen de bence budur.. Hayat İNSAN olma yolunda AKLIN kullanılmasını gerektiren aktif VİCDANİ bir mücadeledir.

HÜSEYİN EVEZ: Bozukluk bizim anlayışımızda ve onun akılcı vasıtalarında. Ferdi ve Evrensel bir söz müdür diye ele alırsak iki gurup oluşacak. Karın bölgesine bağlanan taşın tokluğu ile günü tamamlayan peygamber, aşırı tokluk sebebiyle korse kullananlar, hangi yaşam şeklinin tezahürüdür.

BİROL CANTEKİN: Ekmek için birbirlerine kılıç çekenlere şaşarım.

SERDAR EKMEKÇİ: “Ebuzer yalnız yaşar, yalnız ölür ve yalnız olarak haşrolacaktır…” HZ. Muhammed

DOQUXAN NAXUQOD: Bugün Tunus Ebu Zer’i şaşırtmamak için sokaklarda, ruhunu şad ediyor merak etmeyin.. Bütün müslümanların başındaki Muaviyeler zorbalar bir tarafları sıkışmış kendi halkları da gözünü açmasın diye toplantılar yapıyorlar..

EDIP: “Ebuzer yalnız yaşar, yalnız ölür ve yalnız olarak haşrolacaktır…” Birisi, uydurma hikâye kitaplarında bulduğu bu sözü alıp Muhammed peygambere yakıştırmaktan sıkılmıyor. Muhammed peygamberin bunu söylediğini nereden BİLİYORSUN? Yüzlerce yıl sonra rivayet edilen ve içlerinde her türlü çelişki ve saçmalığın bulunduğu kitaplara nasıl güvenebilirsin? Örneğin yukarıdaki hadiste “yalnız olarak haşrolacaktır” ifadesi… Muhammed bunu nereden biliyor? Kuran, Muhammed’in kendisinin ölümden sonra ne olacağını bilmediğini ifade ederken… Selam ile.

DOQUXAN: Edip abi, teorik olarak doğru bir söylemle söylemenle birlikte bazı durumların, gayb bilgisinin kayıtsız şartsız tek sahibi olan ALLAH tarafından Hz. Muhammed’e ilham edilebileceği de şirke sapmamış, Tanrı’nın adetine uygun bir durum olabilir.. Zira Miraç gecesinde neler yasayıp gördüğünü ve öğrendiğini ancak Rab ve Elçisi bilir.. Ama Ebu Zer’le ilgili olmazsa olmaz bir söz değildir, doğru olabilir, Hz. Muhammed söyledi demek çok rahat bir tavırdır. Ebu Zer’in kişiliği ve dini algılayışını değiştirmez yine de… Ayrıca, gerçekten Ebu Zer hala yalnız değil mi Edip abi.. fikir ve duruşla… Önemli olan ve irdelenmesi gereken budur.. Selametle.

EDIP: Sevgili Doquxan, dürüst olmalıyız her şeyden önce, dürüst. O hadisin hangi kitaptan aldığını merak ediyor musun? O kitapta bu hadisin yanında yer alan diğer hadislere de inanıyor musun? İnanıyorsan bir türlü, inanmıyorsan iki türlü… Birinci seçeneği izlesen feleğin döner, yönünü kaybetmiş bir çelişkiler abidesine dönersin. İkinci seçeneği izlesen aklı başında olan hiç kimse sana inanmaz veya senden farklı seçimlerde bulunur. İnanırım ki o hadis kitaplarında serveti ve zenginleri öven hadisler de vardır. Buyur bak dilersen. Epistemolojik dürüstlük ve tutarlılık olmadan yola çıkarsanız, 1979 yılında sokaklarda çağdaş firavunları ve Karunları “İstiklal, Azadi, Hükümet-i İslami” diye haykırarak protesto eden birçok Ebu Zer gibi hayal kırıklığına uğrar ve bir başka zülüm ve istibdada davetiye çıkarırsınız. Anlayana…

HAKK DIN ISLAM: “Hakkı bâtılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.” (Bakara 42)

DÜŞÜNEN ADAM: “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” birileri bunu duymaktan ve hatırlamaktan huzursuz olabilirler.

DOQUXAN: Sevgili Edip abi, Kendisinin ALLAH’ın kitabini dinin gereği olarak yazdırdığı gibi kendi sözlerini de bir hüküm kaynağı olduğu ve arkasından insanların iftira atmaması için satır satır yazdırmayıp bize bırakmayan bir peygamberin arkasından kime göre neye göre söylendiği hep göreceli, yüz bin insanın dinlediği veda hutbesinin bile 3 versiyonunun var olduğunu düşününce zaten aklı olan bir insan dışarıdan baksa dahi hadislerin katî bir hüküm kaynağı olamayacağını, bilimsel metotla irdelenmesi gereken tarihi kayıtlar olabileceğini kabul eder. Ki kendimi ifade ettim.

“Sana … sorarlar, de ki fetvayı ALLAH verir..” Bu ayet çok basit ve net bir mesaj veriyor zaten anlamamak için müslüman değil ata-perest olmak lazım.. Ben hadisleri önerdiğim ikinci metotla inceleme ve düşünme taraftarıyım, yani tarihi bir kaynak, asla tartışmasız dini hüküm kaynağı değil.. Bu metotla düşünerek söyledim Ebu Zerle ilgili yorumumu, bilmiyorum ne düşünürsün… Yoksa bu konuda hemfikiriz. Kendisinden de ilim edindiğim anlaşılması ve okunması gereken bir İslam aydınısın benim için, haksız ve art niyetli olduğunu düşünmediğim sürece seninle tartışmaya bile girmem.

EDIP: Dahası, Kuran birçok kişinin yalnız olarak haşr edileceğini bildirir. Aslında bu ifade hiç de iyi bir ifade değil. Örneğin, 74’uncu surede ayetlerin beşer sözü olduğunu iddia eden inkârcı da tek başına sorgulanıyor.

Hadis kitaplarından seçilmiş hikâyelere dayanacak bir değişim veya devrim kesinlikle adalet ve özgürlük getirmeyecektir. O kitapları kutsamaya devam eden kitleler sonunda mollaların, şeyhlerin, sahtekârların tuzağına düşmeye mahkûm olacaklardır. Bunu uzun uzadıya tartışabiliriz ve tartışmalıyız.

Adaleti savunmak için hikâye kitaplarına ne gerek var ki? Komşusu açken umursamaz biçimde tok yatan birisinin insanlıktan az nasip aldığını bilmek için illa bu gerçeğin bir uydurma hikâye kitabından alıntılanması mı lazım? İlla Muhammed peygambere veya bir başka kutsallaştırılmış isme yamanması mı lazım?

Mümin, yani gerçeği kabul eden kişi, bir robot değildir. Mümin, Yaratıcısının kendisine doğuştan verdiği aklını ve kalbini hurafelerden, doğmalardan arınmış bir biçimde kullanarak gerçeği, adaleti ve barışı arayan ve sürekli o ideallere yaklaşmaya çalışan kişidir.

DÜŞÜNEN ADAM: Bilgilendirmeniz için teşekkür ederim Edip bey, öyle bir hale gelinmiş ki, en temel insani durumlar için bile yazılı bir kaynak arar olmuş insanoğlu.

EDİP: Evet kastettiğimi çok kısa bir biçimde özetlemişsiniz Düşünen kardeşim.

Adalet, ancak zihnen özgürleşmiş, rasyonel düşünmeyi öğrenmiş bireylerden oluşmuş kitlelerle gerçekleşir ve ayakta durur. Hurafe ve hikâyelerden ilham alarak, duygusal bir biçimde kılıç çeken aç kitleler maalesef kritik düşünmeyi öğrenmedikleri için, sadece refleksleriyle davrandıkları için kazandıkları zaferi uzun süre tadamazlar; onu kısa sürede kaybederler, kaybetmeye mahkûmdurlar.

Adaletsizliği ve sefaleti önlemenin biricik yolu kılıç çekmek değildir. Bence kılıç en son çekilecek şey olmalı. Duygularla ve reflekslerle bugün Karunlara karşı çekilen kılıç, o kılıcın sahibinin karnı doyunca kadınlara, çocuklara çekilir ve kısa bir süre sonra o kılıç taklalar atarak SİHİRBAZ DİNADAMLARININ eline geçer ve birkaç nesil içinde yeni Firavunlar ve Karunlar ile birlikte tamamıyla el değiştirir.

Share