Erkekler Kadınları Gözetirler Onları Dövmezler

Share

Erkekler Kadınları Gözetirler Onları Dövmezler

(Edip Yüksel, Türkçe Kuran Çevirlerindeki Hatalar adlık kitabından, ilk basım 1992)

“Erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. Zira Allah, herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar, (Tanrı’nın yasasına) boyun eğer ve Allah’ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın.* Ancak, sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah Yücedir, Büyüktür.”(4:34)

Bu ayet, erkek despotluğunun egemen olduğu yozlaşma döneminde uydurulan hadislerin etkisiyle dört noktada anlam tahrifatına uğramış bulunuyor. Türkçe meallere yansıyan bu hataları sırasıyla analiz edelim:

Birinci hata

Ayette geçen “erricalü QeWaMune alennisai” ifadesi, “erkekler kadınları gözetir,” yahut “erkekler kadınların geçiminden sorumludur,” veyahut “erkekler kadınlara karşı dürüst olmalıdır” biçiminde çevrilmesi gerekirken gördüğüm tüm Türkçe mealler, buradan erkeğin kadınlar üzerinde otoriter olduğu anlamını çıkarmışlardır. Mesela:

Diyanet:

erkekler kadınlar üzerine hakimdirler.

Süleyman Ateş:

Erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler.

Osman Keskioğlu:

erkekler kadınlar üzerine yönetici ve koruyucudur.

Ali Bulaç:

erkekler kadınlar üzerinde sorumlu yöneticidirler.

Tüm meal yazarları söz birliği etmişçesine, “kavvam” kelimesini “yönetici, hakim” olarak çeviriyor. Halbuki bu kelimenin geçtiği diğer ayetlerde aynı anlamı vermiyorlar. Örneğin, aynı surenin 135. ayetindeki “kavvamine” kelimesine verdikleri anlamlar şunlardır:

Diyanet:

Allah için şahid olarak adaleti gözetin.

Süleyman Ateş:

adaleti tam yerine getirerek Allah için şahitlik edenler olun.

Osman Keskioğlu:

Allah için şahit olarak adaleti gözetin.

Ali Bulaç:

…  Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutanlar olun.

4:135′ de geçen “kavvam” kelimesine “gözeten, tam yerine getiren, ayakta tutan” gibi anlamlar veren meallerimiz, neden 4:34′ de geçen aynı kelimeye “hakim, yönetici” gibi farklı anlamlar vermektedirler?

5:8 ayetinde geçen “kavvam” kelimesine de aynı şekilde “gözeten, ayakta tutan” anlamını veren meal yazarlarımız, neden kadınlar söz konusu olunca kelimenin anlamını değiştirip sertleştirme ihtiyacı hissetmişlerdir?

“Kavvam” kelimesi KVM kökünden türer. Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelerseniz hiç bir yerde “yönetici ve hakim” anlamını bulamayacaksınız. Nitekim Kuran, yönetici ve hakimler için “hükkam” kelimesini kullanır (2:188) Araplar, evin geçimini sağlayan erkekler için şu deyimi kullanırlar: “Fülanün kavamu ehli beytihi” yahut “kıyamu ehli beytihi”.

İkinci hata

4:34 ayetindeki “faddelellahu badehum ala badin” ifadesini, “herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir” biçiminde çevirdiğimiz dikkatinizi çekmiştir. Tüm mealler, bu ifadeyi, erkeklerin kadınlardan üstünlüğü olarak anlaşılacak bir biçimde tercüme etmişlerdir. Hatta bazı mealler bu üstünlüğün yönünü açıkça belirtir. Örneğin Fikir yayınlarının Nüzul Sebepli Kuran Meali’nde sözkonusu bölüm şöyle:

“…  Bu sebepledir ki Allah bazılarını (erkekleri) bazılarından (kadınlardan) üstün kılmıştır…” (4:34)

Parantez içindeki ayırım, putperest ortaçağ Arap kültürünü yansıtan hadis kitaplarının etkisinden kaynaklanıyor. Ayetteki ifade, “faddalellahur ricale alen nisai” (Allah erkekleri kadınlara üstün kılmıştır) biçiminde değil. Ayetteki ifadenin kelimesi kelimesine çevirisi şöyledir: “Allah onların bazılarını bazılarına üstün kılmıştır.” Ayetteki “badehum” (bazılarını) kelimesindeki “hum” zamirini sadece erkeklere gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “Allah erkeklerin bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Bu anlam, kuşkusuz ayetin içinde bulunduğu metinle uyuşmamaktadır. Ancak “badehum” kelimesindeki “hum” zamirini erkek ve kadınlardan oluşan karma bir topluluğa gönderdiğinizde anlam şöyle: “Allah erkeklerin ve kadınların bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Yani, Allah erkek ve kadınlara karşılıklı üstünlükler bağışlamıştır. Bunun Türkçeye en uygun çevirisi şöyle olabilir: “Allah herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir.”

Ayete verdiğimiz bu anlamın doğruluğunu destekleyen bir çok örneğe sahibiz. Bu örnekler üzerindeki detaylı incelemeyi size bırakarak bir kaç tanesine kısaca değinmek istiyorum. İlk delilimizi, incelediğimiz ayetten iki ayet öncesinden getireceğiz:

Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize üstün kıldığı şeyleri çok arzulamayın. Erkeklerin kazandıklarından bir payı ve kadınların da kazandıklarından bir payı vardır…(4:32)

Ayet, erkeklerin ve kadınların farklı payları yani farklı yetenek ve görevleri olduğunu ve bu konuda birbirlerini kıskanmamalarını belirtir.

13:4 ayeti de bizim 4:34 ayetine verdiğimiz anlamı destekler:

Yeryüzünde komşu toprak parçaları, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar var ki aynı su ile sulanırlar. (Buna rağmen) biz, yemekte onları bir birine üstün kılmaktayız. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ayetler var. (13:4)

Aynı topraktan çıktıkları ve aynı su ile sulandıkları halde, içerdikleri değişik vitaminler, besinler ve lezzetler ile birbirlerinden farklı özelliklere sahip olan rızıklardan sözeden bu ayetteki “nufaddilu badeha ala badin” ifadesi, herhangi bir meyve veya tahılın bir diğerinden mutlak olarak üstün yaratıldığını bildirmiyor. Aksine, her birisi-nin karşılıklı üstünlüklere, yani farklı özelliklere sahip olduğunu vurguluyor. Hurma, bazı yönlerden buğdaydan üstün olduğu gibi, buğday da bazı yönlerden hurmadan üstündür. Üzüm ile hurma, armut ile elma  arasında da aynı ilişki söz konusudur. Meyveler arasındaki özellik farkını belirtmek için kullanılan bir ifade, erkekler ve kadınlar için de aynen kullanılıyor. Demek ki erkekler ve kadınlar, hem farklı hem de ortak özelliklere sahip meyvelere benzerler.

Son bir örnek olarak 2:253 ve 17:55 ayetlerini vereceğim. Allah’ın, elçilerini birbirinden üstün kıldığını bildiren bu iki ayetin birisinde Allah’ın Musa ile konuştuğu ve İsa’yı Ruhul Kudüs ile desteklediği belirtilirken diğerinde de Davud’a Zebur’un verildiği anlatılır. Sözkonusu ayetlerde belirtilen karşılıklı üstünlük farklı özellikleri ifade eder. Yoksa, herhangi bir peygamberin tüm diğer peygamberlerden üstün tutulması sözkonusu edilmiyor. Allah Musa ile konuşmuş, İsa’yı doğuştan peygamber kılmış, İbrahim’i güzel bir örnek ve “halilullah” olarak tanımlamış, Davud’a Zebur’u vermiş, Cinleri ve kuşları Süleyman’ın emrine vermiş, Muhammed’e en büyük ve sürekli mucizeyi vermiştir. Allah, Kuran’da peygamberlerin hiyerarşik bir üstünlük listesini bildirmez. Nitekim, müminler Allah’ın elçileri arasında bir ayırım yapmazlar. (2:285) Allah’ın elçilerini üstünlük yarışına sokarak bunun için hadisler uyduran insanlar, Allah’ın buyruğuna karşı gelerek elçilerini uydurma özelliklerle ilahlaştırmışlardır.

Verdiğimiz bu örneklerden anlaşıldığı gibi, 4:34’de geçen “faddalellahu badehum ala badin” ifadesini, “herbi-risine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir” biçiminde Türkçeye çevirmeyi doğru bulduk. Erkeklerin kadınlardan üstün oluşu fikri, İslam aleminde yüzyıllardır süregelen erkek despotluğunu ve zulmünü beslemiştir.

Üçüncü hata:

4:34 ayetindeki “iDRiBuhunne” kelimesi tüm Türkçe çevirilerde istisnasız “o kadınları dövün” diye çevirilmiş (Bu kitabın 1992’de yayımlanan ilk baskısından sonra yayımlanan Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisi hariç) Bu kelime üzerinde incelemeye geçmeden önce karı koca ilişkisi üstüne Kuran’ın bir değerlendirmesini hatırlatmak isterim.

Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır. (30:21)

Görüldüğü gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur. Erkeğin kadını döverek sağlayacağı bir birlikteliğin bu amaca ne derece uygun düştüğü malum…

“Onları dövün” biçiminde çevrilen “idribuhunne” kelimesinin kökü “DaRaBa” fiilidir. Herhangi bir Arapça sözlüğe bakarsanız bu kelimenin altında uzun bir anlamlar listesini bulacaksınız. Bu liste Arap dilinin en uzun listelerinden biridir. Denilebilir ki “DaRaBa” kelimesi Arapçada en zengin anlama sahip kelimedir. O kadar çok çeşitli ve farklı anlamlara sahip ki sadece Kuran’da on değişik anlamda kullanıldığına tanık oluyoruz.

  • Seyahat etmek, dışarı çıkmak: 2:273; 3:156; 4:101
  • Vurmak: 2:60,73; 7:160; 8:12; 20:77; 24:31; 26:63; 37:93
  • Dövmek: 8:50; 47:27
  • Ortaya koymak: 43:58; 47:27
  • (Örnek) vermek: 14:24,45; 16:75,76; 16:112; 18:32,45…
  • Muaf tutmak: 43:5
  • Mahkum olmak: 2:61
  • Kapamak, vurmak: 18:11
  • Örtmek: 24:31
  • Açıklamak: 13:17

Görüldüğü gibi, “DaRaBa” kelimesi Kuran’da bir çok farklı anlamlarda kullanılıyor. Kuran’da geçmeyen anlamlara da sahiptir. Örneğin, Arapçada parayı “DaRaBa” yaparsın, yani basarsın. Nitekim “darphane” Arapça-Farsça bileşimi bir kelimedir. Arapçada rakamları birbiriyle “DaRaBa” yaparsın, yani çarparsın. Arapçada “greve gitmek” de “iDRaB” dır.

Türkçemizde de “vurmak,” kelimesi aynı şekilde bir çok değişik anlamlarda kullanılır. “Tutmak” ve “çalmak” da öyle. “Radyoyu çaldım” diyen birisi bu ifadeyle ya hırsızlığını itiraf eder, ya da radyoyu kullandığını bildirir. İngilizcedeki “strike” ve “beat” kelimeleri, Arapçadaki “DaRaBa” kelimesiyle çok yakın özellikler gösterir. Orta hacimde bir sözlüğe bakmak yeterlidir. Hatta “beat it,” kabaca “çık dışarı” demektir. Nitekim “idrib” kelimesi de “çık dışarı” anlamına gelir. Kuzey Afrika’da Arapça konuşanlar hala “DaRaBa” fiilinin emir kipini bu anlamda kullanmaktadır.

Çok anlamlı bir kelimeyle karşılaştığımızda uygun olan anlamını metnin içeriğini, kullanılış biçimini ve sağ duyuyu dikkate alarak seçeriz. Örneğin 13:17 ayetindeki “DaRaBa” kelimesini, “açıklamak” yerine “dövmek” olarak anlasaydık saçma bir sonuçla karşılaşırdık: “…  İşte Allah hakkı ve batılı böyle döver” gibi…

Dördüncü hata

4:34 ayetindeki “NUŞUZ” kelimesi de gördüğüm tüm meallerde “şirretlik, itaatsizlik” olarak çevrilmiş. Halbuki bu kelime, flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim 4:34 ayetini dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görüyoruz. “Nuşuz” kelimesinden önce geçen “(onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar” ifadesi, evlilik hayatında iffet ve sadakatin önemini vurgulayarak “nuşuz” kelimesinin anlamına açıklık getiriyor.

Dahası, aynı kelime, “nuşuz” 4:128 ayetinde sadakatsizlikte bulunan koca için kullanılıyor. 4:34 ayetinde “nuşuz” kelimesine verilen anlam (şirretlik, itaatsizlik) buraya uygun düşmüyor.

4:34 ayeti, sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Kadın başkasıyla flörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. Bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse o zaman kocası onu evden çıkarmalı. (4:34 ve 65:1)

Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını dövmek nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak sıkıntılı da olsa bir olabilir. Bu son tavır gösterildikten sonra boşama konusu hakemler huzurunda gündeme getirilmeli. (4:35) Aynı hak, 4:128 ayetinde kadına da tanınmıştır.

Kadınların dinleri ve akılları eksiktir. (Buhari)

Namazın önünden kadın, eşek ve siyah köpek geçerse namaz bozulur. (Buhari)

Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir. (Buhari)

Nikah, kadınlar için bir çeşit köleliktir. (Buhari)

Eğer bir kimsenin Allah’tan başkasına secde etmesi söz konusu olsaydı, kadının kocasına secde etmesi gerekirdi. (Buhari)

Doksandokuz kadından biri cennette kalanı cehennemdedir. (Buhari)

gibi sürüyle uydurma hadisin yer aldığı sözde “sahih” hadis kitaplarını Kuran’dan sonra dini kaynak edinenlerin kadın ve erkek hukuku konusundaki ayetleri doğru anlamamaları kaçınılmaz bir durumdur.

Share